Homify
App Store Google Play
TURİZM VE MİMARLIK

Dünya ekonomilerinin kalkınmasında önemli yeri olan turizm sektörü “sürdürülebilirlik” ve “marka oluşturma” kavramları ile hızlı bir değişim sürecine girmiştir. Bir kesim, tarihi ve toplumsal değerleri koruyarak gelecek nesilleri gözetmeyi hedefleyen bir turizme yönelirken; diğer bir kesim de, turizm pazarında markalaşabilecek değerlere sahip bölgeler oluşturabilme çabasındadır.

Bu bağlamda Mimarlık, her ne kadar Türkiye’de henüz sıklıkla tartışılmasa da, dünyadaki turizm hareketi içinde önemli bir yer tutmaktadır. Pek çok gelişmiş ülkenin turizm potansiyelinin büyük bir bölümü mimarlık ürünlerine yöneliktir. Bu nedenle, mimarlık turları bu kentlerin turizm programlarının önemli ve değişmez parçalarındandır. Üstelik sunulan ürünler, taşıdıkları büyük tarihî değerden ötürü çekim yaratan başyapıtlar kadar, güncel, modern, çağdaş yapılardan da oluşur. 

Aslında mimari eserler, özellikle başyapıtlar her zaman ilgi çekici olmuşlardır. Bu özellikleriyle bulundukları bölgelerin, ülkelerin turizm gelirlerinde önemli bir paya sahiptirler. Örneğin Eyfel Kulesi ve Louvre Sarayı Paris’in; Ayasofya Müzesi, Süleymaniye Cami ve Topkapı Sarayı İstanbul’un turizm potansiyelleri açısından önemlidirler. Sadece tarihsel ve kültürel mirasın bir parçası olan mimari başyapıtlardan bahsetmeyelim; bugün modern mimarlığın temel taşlarından sayılan Le Corbusier’in Villa Savoy’u, Frank Loyd Wrigth’ın Şelale Evi ya da daha yakın tarihli bir örnek olarak Piano ve Rogers’ın Pompidou Kültür Merkezi de bulundukları bölgenin turizmini olumlu etkileyen örneklerdendir.. 

Bir de, Gugenheim Müzesi öncesinde, tarihi birikimi olmaması yanında, mimari eserler olarak pek zengin sayılmayan ve hiçbir zaman yoğun turizm bölgesi olmamış olan Bilbao kentine değinelim. Frank Gehry tarafından yapılan Guggenheim Müzesi, bir mimari eserin bir kenti ve çevresini ne denli etkileyebileceğine en güzel örneklerden biridir. Kent, Müzenin açılışından itibaren çok kısa bir sürede sosyal, kültürel ve tabi ki turizm değeri anlamında önemli bir değişim geçirdi. Herkes tarafından konuşulmaya başlandı, insanlar sadece Frank Gehry’nin bu yeni eserini görmek için bile gezi planlarına Bilbao’yı dahil etmeye başladılar. O kadar ki, bu durum mimarlık kuramcıları tarafından bir milat olarak görülüp, mimarlık tarihine şimdiden “Bilbao Effect” olarak geçmiş durumda. 

Mimarlık turizminin bir diğer önemli ayağını da mimarlıkla ilgili etkinlikler oluşturmaktadır. Pek çok kent, mimarlık sergileri, çalıştayları, toplantılarıyla önemli birer turist odağı haline gelmektedir; Londra Mimarlık Haftası, Venedik ve Rotterdam Bienalleri gibi organizasyonların boyutları ve katılımcı sayıları bu bilgiyi doğrulamaktadır.

Gelin şimdi sizlere, Dünya’nın farklı iklimlerinden, mimarlığı ve sanatı sevenler ve görmek isteyenler için farklı destinasyon örnekleri sunalım.

Tokyo, Japonya

Tokyo, sanat meraklıları için, Batı’dan farklı olarak şaşırtıcı Asya stilleri deneyimi fırsatı sunuyor. Tokyo, Fuji Sanat Müzesi ve Nerima Sanat Müzesi gibi 240’ın üzerinde müzenin yanında muhteşem tapınaklara ev sahipliği yapıyor. 

Bazı önemli yapıları: St Mary's Cathedral, Prada flagship store, Reversible Destiny Lofts, Maison Hermès Ginza, Mikimoto Ginza 2

Sydney, Avustralya

Sydney, güzel plajları ile bilinse de, seyahat severlere eşsiz bir sanatsal deneyim sunuyor. Mesela, Sydney Sculpture Walk etkinliği ile çağdaş sanatçılara ait şahane eserleri birarada bulabilirsiniz. görmek Mart ayında, Sydney şehrinde ay boyunca süren sanat etkinlikleri olduğunu unutmayın derim.Sydney yerel sanatlarını tanımak içinse küçük turlar aracılığı ile sanatçı stüdyolarına kadar görme fırsatınız olacak. Tabii ki mimarisinin en ünlü parçası olarak, Sydney Opera Binası’nı görmeden sakın Sydney’den ayrılmayın.

Görülmesi gereken yapılar: UTS Business School, The Great Synagogue, Glasshouse Shopping Centre, Martin Place

Los Angeles, CA, Amerika

Amerika Birleşik Devletleri'nin en eklektik şehirlerinden biri olan Los Angeles, modernitenin merkezi olarak keşfedilmeyi bekleyen dev bir sanat potası. West Hollywood’da, Chris Burden’in ikonik “Urban Light Display” alanını Los Angeles County Museum of Art (LACMA)’da ziyaret etmelisiniz. Banksy ve Tim Burton gibi sanatçıların işlerini görebileceğiniz Museum of Contemporary Art MOCA gidilmesi gereken yerlerdendir. Bahçelerinde keyifli vakit geçirebileceğiniz Getty Villa ve Avrupa ve Amerika sanatlarını hayranlıkla izleyebileceğiniz Getty Center’da ayrıca “City of Angels”’ın nefes kesen manzaralarını seyre doyamayacaksınız.

Görmeden Gelmeyin: Stahl House, Lovell House, Mush, Walt Disney Concert Hall, The Broad

Berlin, Almanya

Berlin özellikle son 20 yılda etkileyici mimarisi, sergileri ve sanat galerileri ile Avrupa'nın en büyük sanat mekanlarından biri olarak ortaya çıktı. Şehre adeta bir mimari cennet yakıştırması yapabilirim. Museumsinsel (Müze Adası), beş müzeden oluşan Avrupa’nın en büyük kompleksi olarak, Altes Müzesi, Neues Müzesi, Alte National Galerie, Bode Müzesi ve Pergamon Müzesi’nden oluşuyor. Müzelerin koleksiyonları arasında  tarih öncesi ve erken tarih eserleri, 19. yüzyıl heykel ve tabloları, Roma ve Yunan klasik eserleri bulunuyor. 

Reichstag, Brandenburg Gate, Jewish Museum görmeniz gereken önemli mekanlardan sadece birkaçı.

Amsterdam, Hollanda

Amsterdam sıradanın dışında bir deneyim için görülmesi gereken şehirlerin başında diyebilirim. Buna sanat ve mimari de dahil. Sadece tarihi binalarıyla değil, modernizm açısından  da oldukça zengin, 400 köprü ile birbirine bağlı 90 adadan oluşan, harika bir kent.

Amsterdam Centre for Architecture (ARCAM), Eye Film Institute, Rijksmuseum, Royal Palace, Oude Kerk görmenizi tavsiye ettiğim yerlerden bazıları.