Homify
App Store Google Play
YENİ YIL, YENİ KENTLER

Şehirlerimiz son derece çirkin, kimliksiz, hepsi birbirine benzeyen apartmanlar yığınına dönüşmüş durumda. Yaşadığınız, gezdiğiniz, gördüğünüz, sevdiğiniz ya da sevmediğiniz kentleri bir düşünün. Kentler, mekanlar sizi nasıl karşıladı? Sizde anılar, izler bıraktılar mı? Mekanlar ilk izlenimi ilk görüşte, ilk karşılama alanında bırakır. Biz mimarlar yapıların insanlarla ilk etkileşime geçtiği alanları (cephe, giriş kapısı, koridor gibi) daha bir özenli tasarlamak isteriz. Bu kentler için de böyledir. Havadan bir kente yaklaşmak, havaalanından ya da bir otogardan kente girmek. Havaalanından merkeze giden yolda gördüklerimiz, otogardan içine açıldığımız meydandaki hareket... Tüm bunlar zihnimize işlenir. Yavaş yavaş kente girmeye ve onu algılamaya başlarız. Kent; kendi simgeleriyle, mimarisiyle, doğasıyla bize kendini anlatmaya başlar.

Bugün yoğun kalabalıkları ağırlayan pek çok kent özellikle mimari sembolleriyle akılda kalıyor. Venedik ve Amsterdam kanal boyunca uzanan sıra evleriyle, Rotterdam meşhur Erasmus köprüsü ve küp evleriyle, Roma korumayı başardığı yüzlerce antik yapısı ve heykelleriyle, İstanbul Ayasofya ve Süleymaniye ile, Berlin ise Televizyon kulesiyle ve Sony Center ile. Berlin özellikle son 20 yılda dünyanın en önemli kentlerinden birisi oldu. 89’da duvarın yıkılmasıyla yeniden birleşen kentin her iki yakasına da göz alıcı modern binalar ve parklar yerleştirildi. 20 yıl önce duvarın ayırdığı alanlar mimarlık yarışmaları ile projelendirildiler ve yeni renklerle kuşatıldılar. Eskinin hüzünlü kenti bugün geleceğe umutla bakmayı teşvik eden kentsel mekanları ile cıvıl cıvıl bir çekim merkezi oldu. Bu süreçte başarılı politikacı ve kent yöneticilerinin vizyonu ve mimarlık başrolü üstleniyor. Oysa kendimize dönüp baktığımızda çok farklı bir manzara ile karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Sözde gelişme adı altında kentlerin birçoğunu yok ettik ve Kentlerimiz bunların yerine son derece çirkin, hepsi birbirine benzeyen, nereye gitseniz hepsi aynı apartmanlar yığınına dönüştü.

İhtiyacımız olan kamusal alanlar oluşturmaktır. Kamusal alanlar, yani, tek başımıza ya da sevdiklerimizle kol kola zaman geçirebildiğimiz güzel, estetik, güvenli, huzurlu kentsel mekanlar. Araç geçecek mi korkusu olmadan rahatça yürüyebildiğimiz geniş kaldırımlar, yaşlıların, bebekli annelerin, engellilerin ihtiyaçlarına göre tasarlanmış yollar, geçitler, parklar...Biz mimarların kaliteli ve güzel kamusal mekanlar derken kastettiğimiz işte tam da bunlardır. Kentliyi buluşturan, ekonomik hayatı canlı tutan mekanlar. Güzel kentler işte böyle alanları çevreleyen güzel yapıları ile insanları etkiliyor ve kendine çekiyor. Mesela Hamburg daha 1920’lerden başlayarak kentlinin ortak alanları için projeler üreten örnek bir şehir. Bir zamanlar Avrupalı aristokratların seyahat programlarında sadece Venedik, Roma, Paris ve Londra kentleri yer alırdı oysa bugün bir Avrupa seyahatine çıkmak istediğinizde nereye gideceğinizi seçmekte kararsız kalır hale geliyorsunuz. Birbirinden güzel onlarca destinasyon çıkar karşınıza. Çünkü 2. Dünya Savaşı sonrası birçok Avrupa kentinde halkın yaşam kalitesini iyileştirmek, şehrin ekonomisini geliştirmek isteyen devlet adamları ve Belediye Başkanları mimarlık mesleğinden başarıyla yararlandılar. Zaten iyi korudukları kentlerini üstün kalitede binalarla doldurmak için adeta yarıştılar. İspanya bu değişimin en çarpıcı örneklerinden birini veren ülkelerdendir. Barcelona’da kamusal alanlar adeta kentin hakimidir. Madrid ise projelere çevrecilik penceresinden bakan kaliteli sosyal konut projelerine önem veren bir Başkent halinde karşımızda. Sadece tarihleriyle gururlanmayıp, modern şehirleri ile bugün hala yaratıcı ve başarılı olduklarını kanıtlıyorlar. İçinde gurur ve huzurla yaşanan kentler, sakinlerini ekonomik olarak da kalkındırıyor. Bu kriz döneminde örneğin Barselonalılar yılda 30 milyon turisti ağırlamanın getirisi sayesinde ekonomik sorun yaşamıyor.

Peki Türkiye’de kentler için neler yapıyoruz? Bugünümüz ve geleceğimiz için planlarımız neler? Geleceğe dönük hayallerimiz mi yoksa hedeflerimiz mi var? Türkiye’de maalesef gelmiş tüm hükümetler ve idareciler için geçerli acı bir durum var, o da; mimarlığı nasıl kullanacaklarını ve mimarlığı doğru kullanmanın faydalarını bilmemeleri. Hükümetlerimizin eğitim, sağlık, ekonomik politikaları yanında mimari politikaları da olmalıdır. Bugün ülkemizde belki böyle bir hevesin olduğunu sezsek de altyapısının olmadığını ve bilinçsizce hareket edildiğini görmekteyiz. 

Kentler, özellikle de güzel olanlar, romanlara, tablolara, tiyatrolara konu olurlar. Bir kenti resmini yapmak isteyecek kadar sevdirmeyi başarmak ancak güzellikler yaratmakla mümkün. Güzel bir kent yaratmanın hazır bir formülü elbette yok. Kendine özgü, özgün olan güzeli yaratabilmekte marifet. Düşünerek, tartışarak, tasarlayarak yaklaşmak gerekli.

Yeni yıla bu bilinç ve bakış açısıyla girip daha güzel ve mutlu kentlerde hayat sürmemiz dileğiyle hepiniz sanatla kalın, hoşçakalın.

 

Her türlü soru, fikir ve görüşleriniz için:

[email protected]